İçeriğe geç

Strabismus ne demek ?

Strabismus Ne Demek? – Edebiyatta Bakışın Çiftliği, Gerçeğin Kırılması

Edebiyat, kelimelerin dünyasında görmenin farklı biçimlerini inşa eder. Her cümle, bir bakışın ürünüdür; kimi doğrudan, kimi eğri, kimi ise iki yönlü. “Strabismus” kelimesi, Latince kökenli bir tıp terimidir ve “şaşılık” anlamına gelir — yani gözlerin aynı noktaya odaklanamaması. Ancak bir edebiyatçı için bu kelime, yalnızca bir bedensel durum değil; anlatının, karakterin ve algının çiftleşmiş doğasının bir metaforudur. Çünkü edebiyat da tıpkı strabismus gibi, dünyaya tek bir gözle bakmaz; o, gerçeği kırar, çoğaltır ve yeniden anlamlandırır.

Kelimenin Gözünde: Gerçekliğin İki Yönü

Strabismus, tıpta gözlerin uyumsuzluğu demektir. Ancak edebiyatta bu, bakışların çatışması olarak okunabilir. Bir karakterin iç dünyasıyla dış dünyası arasındaki fark, aslında edebi bir şaşılıktır.

Dostoyevski’nin Raskolnikov’u, suçu işlerken başka bir gözle, vicdanıyla yüzleşirken bambaşka bir gözle bakar dünyaya. İki bakış, iki dünya, iki gerçeklik.

Bu, strabismusun edebi biçimidir: içsel göz ile toplumsal göz arasındaki gerilim.

Edebiyatın en güçlü yanı da burada yatar. O, tek bir hakikate değil, parçalanmış hakikatlerin toplamına inanır.

Bu nedenle bir romanı okurken biz de bir tür strabismus yaşarız: bir gözümüz karakterde, diğer gözümüz kendi iç dünyamızdadır.

Peki, bu çift bakış bizi körleştirir mi, yoksa görme biçimimizi derinleştirir mi? Belki de edebiyatın büyüsü tam da bu belirsizliktedir.

Karakterlerin Şaşılığı: Ruhun İki Yönü

Edebiyat tarihine baktığımızda, birçok karakterin “ruhsal strabismus” içinde yaşadığını görürüz.

Shakespeare’in Hamlet’i bir yanda adaletin gözüyle, diğer yanda intikamın gözüyle bakar dünyaya. Jane Austen’ın Elizabeth Bennet’i, gururla sevgi arasında gidip gelir; gözleri aklın ve kalbin iki zıt yönüne odaklanır.

Bu çift yönlü görme hali, insanın çelişkilerle dolu varlığını anlatır. Çünkü insan, asla tam anlamıyla “tek gözlü” bir varlık değildir.

Edebiyatta strabismus, yalnızca görsel bir sapma değil, varoluşsal bir çokluk anlamına gelir.

Bir karakterin şaşı bakışı, bazen ironinin bir biçimidir; bazen ise trajedinin kendisidir.

Virginia Woolf’un Mrs. Dalloway’inde Clarissa’nın dünyaya bakışı, hem hayatı kutlayan hem ölümü hisseden bir göz çiftine sahiptir. Gözlerinden biri yaşama, diğeri zamana çevrilidir.

Anlatının Şaşılığı: Edebi Perspektifin Gücü

Roman sanatında “bakış” yalnızca karakterlerin değil, anlatıcının da sorumluluğundadır. Birinci tekil anlatıcı ile üçüncü şahıs anlatıcı arasındaki fark, aslında bakış açısının şaşılığıdır.

Bir romanın içinde “ben” anlatıcının her şeyi bildiğine inandığımız an, edebiyatın en büyük aldanışı başlar. Çünkü hiçbir anlatı tam olarak düz bakmaz; her hikâye kendi önyargısı, duygusu ve ideolojisiyle eğrilmiştir.

Modern edebiyat, bu eğik bakışı bilinçli bir stratejiye dönüştürür. Kafka’nın dünyasında göz, hem gören hem korkandır. Camus’nün Meursault’su, topluma dik değil, çapraz bakar — bu yüzden “yabancı”dır.

Borges’in hikâyelerinde ise bakış, aynalar arasında çoğalır; okuyucu artık hangi gözün kendisine ait olduğunu bilemez.

Bu anlamda strabismus, edebiyatın epistemolojik gerçeğidir: hiçbir anlatı tam olarak düz değildir; her hakikat, biraz eğrilmiş bir bakışın ürünüdür.

Okurun Gözleri: Çapraz Görmenin Estetiği

Okur olarak bizler de iki gözle okuruz: biri anlamaya, diğeri hissetmeye çalışır.

Bir göz metne, diğeri satır aralarına odaklanır. İşte bu, okumanın strabismusudur.

Edebiyat bizi düz görmeye değil, derin görmeye çağırır. Çünkü dünya, tek bir perspektiften anlatıldığında değil, farklı bakışların çarpışmasıyla anlaşılır.

Strabismus, bir kusur değil; çoklu algının poetik biçimidir.

Bir romanın anlamı, tam da gözlerin farklı yönlere baktığı o anda doğar.

Belki de bu yüzden en iyi yazarlar, dünyaya biraz “şaşı” bakanlardır; çünkü onlar, sıradanın ötesindeki bağlantıları fark ederler.

Son Söz: Gözlerin Çatallanmasında Gerçek Gizlidir

Strabismus ne demek?” sorusunun edebiyattaki karşılığı, insanın kendiyle çelişen bakışıdır.

Her yazar, her karakter, her okur bir anlamda iki farklı dünyayı aynı anda görmeye çalışır.

Edebiyatın görevi, gözleri hizalamak değil; o çapraz bakışın içinde yeni bir anlam yaratmaktır.

Çünkü bazen, gerçek düz bakışta değil, eğriliğin içindeki derinlikte saklıdır.

Okuyucuya düşen ise şu soruyu sormaktır: Sen dünyaya hangi gözle bakıyorsun?

Ve belki de en önemlisi — aynı anda iki yönde bakmaya cesaretin var mı?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

mecidiyeköy escort
Sitemap
prop money