Kantura Türk Mü?
Kayseri’de Bir Akşamın Hikâyesi
Kayseri’nin Taş Duvarları Arasında Bir Sorunun Peşinde
Dışarıda soğuk, Kayseri’nin ünlü kışı, kenti yavaşça ele geçiriyor. Hava kararmadan önce, sokak lambalarının ışığına yaklaşıp o eski taş duvarları daha iyi görebiliyorum. Her köşe başı, her dar sokak, her eski bina bana bir şeyler fısıldıyor. Bazen bir tarih, bazen bir duygu. Ama son zamanlarda en çok duyduğum şey; bir soru: “Kantura Türk mü?” Bu soru, beynimde kaybolmuş bir notanın yankısı gibi sürekli dönüp duruyor.
Kimdir Kantura?
Bir akşam, bir kafe köşesinde otururken, karşımda bir arkadaşım vardı. Adı Eda. Kayseri’nin yerlisi, ama o da artık şehirle tam bir bağ kurmuş sayılmaz. Kafede sessizce çayımı içiyorum, bir yandan da Eda’nın gözlerindeki o karışık bakışları çözmeye çalışıyorum. Bu bakışlar bana yabancı değil; son zamanlarda sıkça gördüğüm bir şey var. İnsanlar, şehirlerinde kaybolmuş gibi hissediyorlar. Bunu en çok da Eda’nın gözlerinde görüyorum.
Birden, her şeyin içinde kaybolan bir soru ortaya çıkıyor: “Kantura Türk mü?”. Bunu söylüyor ve sorunun karışıklığı, bana da sirayet ediyor. Kafamda bir yığın soru beliriyor. Kantura, gerçekten bir Türk mü? Herkesin bildiği o yerli halk mı, yoksa kökeni başka bir yerde mi gizli?
Kayseri’nin Gölgesinde Büyümek
Kayseri, bana hep bir şeyler öğretti. Bazen gülmeyi, bazen ise hayatın içinde kaybolan soruları biriktirmeyi. Kayseri’nin taş sokakları, her zaman geçmişi hissettirdi. Ama ben, bu şehirde büyürken, her zaman kendi kimliğimi aradım. Türk müyüm? Yoksa bir parçam eksik mi? Kendimi tanımlarken kaybolmuş birini hissettim. Ama Kantura… o kim? Kendisini bu kadar gizleyen biri nasıl oluyordu? Bir yandan bu soruyu kendime sorarken, diğer yandan bir umut var içimde. Belki de bu sorunun cevabı, hiç beklemediğimiz bir yerden çıkacak.
Bir Anın İçindeki Arayış
O an, Eda ile oturduğumuz kafenin penceresinden dışarı bakıyorum. Kayseri’nin sokakları, akşamın hüzünlü ışığı altında daha da belirginleşiyor. Başımda dönüp duran bu sorunun yanıtını arıyorum. Eda’nın gözleri bana kaybolan bir zamanın izlerini taşıyor. “Kantura Türk mü?” diye sordum bir kez daha. Eda cevap vermedi ama gözleri dolmaya başladı. Biliyorum, o da bu sorunun içinde kaybolmuş. Bir zamanlar Kayseri’nin tam ortasında kendimizi bulabileceğimizi düşünmüştük. Ama her şeyin kaybolduğuna inanmak kolay değildi.
Bir yudum daha çay içiyorum. Kendimi bir an, zamanın çok öncesine gitmiş gibi hissediyorum. Geçmişi düşündükçe, günümüzün karmaşası daha belirginleşiyor. Türk olmak ne demek? Bir yerin, bir kültürün parçası olmak, bir kimliği taşımak… Tam da bu noktada, Kantura gibi sorular devreye giriyor. Bir yerli mi, bir yabancı mı? Bir kimlik mi, yoksa bir kaybolmuşluk mu? Bir insan bu kadar karmaşık olabilir mi?
Kaybolan Kimlikler
Bazen bir yerin tam ortasında kaybolmuş hissedersin. Kayseri’de büyümek, bana bunu hatırlatıyor. Yavaşça eski mahallemizin, taş duvarların arasından geçerken, bir kimliği içimde taşımanın ne demek olduğunu anlıyorum. Kimliğimizin içinde kaybolmuş olsak da, bir yönüyle hep buradayız. İşte tam o noktada, Eda’nın yüzündeki o kaybolmuş bakışı görüyorum. Kantura Türk mü? Bu soru, kimliğin kaybolmuş parçalarını arayan birinin sorusu. Ama belki de her kimlik, bir kaybolmuşlukla başlayabilir.
Bir Sorunun Gölgesinde
Şimdi, Kayseri’nin soğuk havası beni sararken, sorunun cevabını bulmaya daha da yakın hissediyorum. Kantura, bir kimlik arayışı, bir kimlik kaybı… Ama kimlik, bir yerin derinliğinde değil mi? Belki de bu soru, kaybolan bir kimliğin peşinden gitmek değil, kendi kimliğini bulmanın yolunu aramak. Bir Türk, bir Kayserili… Kim bilir?
Kantura Türk mü? Bu soru hala benimle. Ama belki de cevabını bulduğumda, kendimle ilgili daha fazla şey öğrenmiş olacağım.